google-site-verification: google5de5c95d93b82466.html Kimsesiz | Meftun.Art
top of page
  • Yazarın fotoğrafıEmine Büşra BAL

Kimsesiz



Denizin hırçın dalgaları hiddetle vuruyordu kıyıya. Sanki bize bir şey anlatmak istiyor gibi bir hali vardı. O an, orada, o bankta gözlerim kapalı dünyayı sessize almış bir biçimde martıların çığlıları eşliğinde denizin melodisini dinliyordum. Gitmek zorundaydım. Ayaklarım bir türlü varmasa da gerçeklerle yüzleşmek zorundaydım. Nereye kadar kaçabilirdim ki. 

Yıllarım yetimhanenin rutubet kokusuna maruz kalarak geçmişti. Amansız bir kaza koparmıştı beni ailemden. Ve şimdi buradaydım. Yetimhaneden çıktığım ilk gün ayaklarımın mezarlığa varmasını bekliyordum fakat anlaşılan onlar gitmeye niyetli değillerdi. Usulca kalktım oturduğum banktan ve kabristanın olduğu tarafa doğru yürümeye başladım. İnsanların bir yerlere ulaşma çabası, çalan korna sesleri ve valizimin kaldırımda çıkardığı tıkırtı sesleri…


Yaklaşık bir yarım saatlik yürüyüşün sonunda kabristanın kapısındaydım. Saatlerdir akmayan gözyaşlarım bu anı bekliyormuş gibiydi. Sanki annemle babam ellerinde çiçekle karşılayacaktı beni. İçimde beni bıraktıkları son günkü gibi garip bir heyecan dalgası vardı. Yavaşça kapıyı açarak içeriye girdim. Yetimhaneden çıkarken müdürden aldığım mezarlıklarının tarif edildiği kağıdı cebimden çıkardım. Katlı kağıdı açarak içinde yazılı olan sokakları takip edip annemle babama ulaşmıştım. Ellerinde çiçekle bekleyen kimse yoktu beni. İkisi de toprağı üstüne örtmüş derin bir uykudaydılar. Yavaşça çöktüm yanlarına. “Anne. Annem. Cennet kokulum kalksana hadi. Çok uyumadın mı sence de. Kalk, kız anne. 'Neredeydin bu saate kadar' de. Baba sen de 'karışma benim kızıma' desene. Sonra sarılsam size.” Daha fazlasını söylemeye varmıyordu dilim. Onlara sarılmayı hayal ederken topraklarına sarılıyordum. İçimde milyonlarca kelimenin intiharı vardı sanki. Susuyordum. Çünkü konuşunca duymuyorlardı sessiz çığlıklarımı, görmüyorlardı içimdeki yangını…Ayağa kalkıp az ilerdeki çeşmeden mezarlarının yanındaki şişelere su doldurdum ve onları ferahlatması umuduyla usulca mezarlarını suladım. Son bir kez daha baktım onlara. Kesik kesik hatırladığım yüzleri bile siliniyordu gözlerimin önünden. Zoraki bir gülümsemeyle elimi kaldırıp selam verdim annemle babama. Valizimi tutarak geldiğim yolları tekrar yürüdüm. Mezarlıktan çıktığım an yine koca bir kargaşanın ortasında kalkmıştım. ''Ölüm bu kadar yakınken bu acele de neydi? Neye yetişmeye çalışıyorlardı?'' Düşüncelerimi bir kenara bırakıp yürümeye devam ettim. 


Ayaklarım beni yine saatler önce oturduğum banka getirmişti. Valizimi kenara bırakıp banka oturdum. Deniz yine hırçındı, martılar yine çığlık atıyorlardı. Gözlerimi kapattım. Denizin ve martıların sesini duymayı istemiştim ama olmamıştı. Çünkü bu sefer annemle babamın silinmeye yüz tutmuş simaları belirmişti gözlerimin önünde. Gülümsüyorlardı. Gözlerimde ağırlaşan bulutlar daha fazla dayanamamıştı. 



92 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page