google-site-verification: google5de5c95d93b82466.html Yalnızdım ve En İyisi Buydu | Meftun.Art
top of page
  • Yazarın fotoğrafıDoğa Dema

Yalnızdım ve En İyisi Buydu



Bir bahar akşamı, nisan yağmurunun erik dallarıyla tanışıklığını seyrediyorum. Mutfağa bilekleri saran bir serinlik hâkim. Damlalar antenlerden sekip toprağa sarılıyor. Toprak kadar, toprak gibi sarılanı yok. Kimseye ihtiyaç duymuyorum. Gece ikiyi geçtikten sonra kimseyi aramıyorum. Yalnızım. Yalnız ve yorgun… Nitekim mutsuz değilim, bu durum beni üzmüyor. Aksine sevinçliyim, bana benden daha yakın olduğunu iddia eden kimsem yok.


Kaçınılan yalnızlıktan ziyade, korkulan benlikleri var insanların. Bir başkasının eline koluna güvenirken, yani bunu yapmak kolayken (fikrimce daha da zorken), kendilerini yok sayıyorlar. Yazık. Artık kızmıyorum, sahiden kızmıyorum! Yalnızca yazık deyip geçiyorum. Yapacak başka neyim var? Kime kızabilirim ki? Kime ne hakla kızabilirim? Herkes ekmek kavgasındayken ne diyebilirim? O insanlar aynada gördüğüne düşman yetiştiler. Kanı kanına kırılmış insana nasıl dönsün dilim?


Önümde durana kör kaldığım, elimdeki kumandayı aradığım anlardan uzak duruyorum. Algıyı bozan hayallere ihtiyacım yok, gece ikiyi geçtikten sonra hiçbir şeyi aramıyorum. Beklentilerin sahteliği, başarılarınsa düzlemselliği içinde boğulmak üzereyim. Eğer başarı, zekâ yahut performans bir altın külçesiyle ölçülüyorsa bu zamana dek bir başarımın olduğu söylenemez. Hiç gerçekçi bir madalyam olmadı. Eğer başarı, zekâ yahut performans bir altın külçesiyle ölçülüyorsa olmasın daha iyi. Sahiden. Duvarda asılı duran başarı beni durdurur. Hatırlıyorum, ilkokulda bir satranç turnuvasına katılmıştım. İki gün süren turnuvanın sonunda herkesin altın suyuna bandırılmış madalyası vardı. ‘‘Kıçınızı kaldırıp taaa buralara iki taş sürmeye geldiğiniz için teşekkürler’’ madalyaları, kibarca: katılım madalyaları… Çocukken iyi geliyor, çocukken fazla anlam yüklenmiyor. Herhangi bir nesneye kendimizi adamıyoruz ama bu, gün geçtikçe sebebini bilmediğim bir şekilde büyütülüp önemsenmeye başlıyor. Herkeste olan, keza bende de olan o madalyayı boynumda taşıdığım günden sonra hiçbir turnuvaya katılmadım. O günden sonra kendimin rakibi oldum. Siyah da beyaz da bendim. Yani o günden sonra satranç, süresiz bir sakinlik ve sessizlik içinde dinlendiğim bir oyun olmuştu benim için. Belli bir sınıra hapsolmuş, zevki zıtlığında olan kuralsız anlar bütünüyle daha iyi anlaştığımı fark edince başkalarını pek umursamadım. Siyahken beyazı düşman gördüğüm de oldu ama beyazın düşmanlığının altındaki dost elini de bir tek ben biliyordum. En iyisi de buydu zaten, beni benden başkası göremez ve bilemezdi. Yıllar geçtiğinde de bu değişmedi. Saçımın rengi koyulaştı, ellerim büyüdü ama bu değişmedi. Yalnızdım ve en iyisi buydu.

377 görüntüleme2 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Benmişim

bottom of page