google-site-verification: google5de5c95d93b82466.html Tutkulu Yaşayıp Tutkulu Veda Eden Şair: Sylvia Plath
top of page
  • Yazarın fotoğrafıAçelya Daştan

Tutkulu Yaşayıp Tutkulu Veda Eden Şair: Sylvia Plath


''En harlı alevlerin ortasında bile altın nilüfer yetişir.''

Sylvia Plath’ın mezar taşında yazan söz.


Tıpkı mezar taşında yazıldığı gibi en harlı alevlerin ortasında yaşadı Sylvia Plath. Otuz yıllık ömrünü trajik bir yolla sonlandırmasıyla bir hayli dikkat çeken şair ve yazarın bütün hayatı onu cayır cayır yakarak büyük sona hazırlamıştır.


Sylvia Plath, çocukluğundan ölene değin baba sevgisizliğine ve anne ilgisizliğine maruz kalmıştır. Bu yüzden de yaşadığı kısa hayat boyunca ileri derecede manik-depresif bozukluk ile boğuşmak zorunda kalmıştır. Plath, bütün yaşamını küçük yaşta kaybettiği babasına olan nefretiyle sürdürür. İlk şiirini de babasının ölümü üzerine henüz sekiz yaşındayken kaleme alır.


1950 yılında burslu okuduğu lisede ilk intihar girişimini gerçekleştirir. Bu girişim bundan sonraki denemelerin yalnızca başlangıcıdır. Sylvia Plath, intihar girişiminin ardından bir süreliğine akıl hastanesine yatırılır.


İlerleyen yıllarda ünlü bir İngiliz şair olan Ted Hughes ile aşk yaşamaya başlar. Ted, Sylvia için hem bir kaçış noktası hem de onu çıldırtan acı bir tecrübe olacaktır. Bu aşk evlilik ile taçlandırılır. Ted, Sylvia Plath için çok önemlidir. Plath onu, hayatında eksik olan erkek figürünün yerine konumlandırmıştır. Ted’ in deneyimleri, zevkleri, önerileri onun gözünde çok kıymetlidir ama ne yazık ki Sylvia Plath bu evlilikten umduğunu bulamayacak ve Plath’ın beklentileri suya düşecektir. Plath, başlangıçta kendisini oldukça şanslı hisseder ve mutluluğu bulduğuna inanır. Ted Hughes ile birbirlerinin yazdıklarını okurlar, eleştirirler ve en önemlisi birbirlerine destek verirler. Öyle ki Sylvia Plath kardeşine yazdığı bir mektupta aradığı insanı bulduğundan söz eder:


“Daha önce hiç olmadığı kadar güzel şiir yazıyorum ve çok iyi bir durumdayım çünkü dünya üzerinde kendime denk olabilecek bir adam bulduğum için kendimi güçlü hissediyorum.”


Kısa süre sonra güçten düştüğünde ve iyilik hali ortadan kalktığında aslında ne denli yanıldığını anlayacaktır. Ted Hughes, Plath’ı sürekli aldatır. Sylvia ise dikkat çekecek kadar güzel olmadığını düşünerek kendine yönelik kompleksler geliştirmeye başlar. Syliva Plath ilk doğumunu yaptıktan sonra ihanet daha da yakınından gelmeye başlar. İhanetin başrolünde yer alan kadın ise Assia Wevill’dir. Şair Assia ve David Wevill çifti Plath ve Hughes çiftine komşu olurlar. Assia ve Ted arasındaki çekim hızlıca yasak aşka dönüşür. Plath bunu öğrendiğinde ise bu olay onun için bardağı taşıran son nokta olur.


Eşi, Plath’ın gözünde artık bir düşman haline gelmiştir ve Plath daha sonra yazdığı şiirlerinde içinde kocasının da bulunduğu yuvasını canlı canlı gömüldüğü bir mezar şeklinde tasvir eder. Yazma yeteneğinin ve yaratıcılığının köreldiğinin farkına varır, kendisini kısıtlanmış hisseder. Hayatının aşkıyla evlendiğini sanan Plath bir anda acı gerçekle yüzleşir. Evde çocuklarına bakıp onları büyüten, dışarıda gezen kocasının eve dönmesini bekleyen bir kadın olup çıkmıştır.


İçinde olduğu bunalım onu öyle bir noktaya getirir ki bu hayatı daha fazla sürdüremeyeceğine olan inancı mutlak hale gelir. Sylvia Plath bir gün, uyuyan çocuklarının yanına her zamanki gibi sütlerini ve kurabiyelerini bırakarak odalarının kapısını içeri gaz girmeyeceğinden emin olacak şekilde iyice kapatır. Mutfağa gider ve fırını açar. Fırının harlanmasını beklerken ardı ardına uyku ilacı içer ve daha sonra kafasını fırının içine sokarak intihar eder.



Sylvia Plath’ın intihar ettiği sırada ise Assia, Ted Hughes’un çocuğuna hamiledir. Assia Wevill bu intihar üzerine bebeğini aldırır ama Hughes ile birliktelikleri sürmeye devam eder. Hatta kendisi Hughes’ın çocuklarına bakar, onları büyütür. Assia her ne kadar Hughes’ın hayatındaki boşluğu doldurmaya çabalasa da Plath’ın hayaleti bu ilişkinin yakasını bırakmaz. Öyle ki Assia Wevill, Plath’den kalma eşyaları kullanır. İlginç olan Assia Wevill’in de Plath gibi bir sonu tercih etmesidir ama o Plath’dan farklı olarak ölüme giderken yanında dört yaşındaki kızını da götürür. Gazı açıp kızının yanında ölüme kavuşur.



Ted Hughes Assia’nın intiharını önlenebilecek bir intihar olarak tanımlarken Sylvia’nın intiharını ise asla önlenemeyecek olan bir intihar olarak kabul eder. Ted Hughes’un çevresindeki intiharlar hayatına girmiş iki kadın ile de sınırlı kalmaz. Oğlu da kendini asarak annesi Sylvia Plath’ın intiharının izlerini sürdürmeye devam eder.


Sylvia Plath, çocukluğundan beri büyük bir buhran ve bunalım içinde yaşamıştır. Anne ve babasıyla ilgili olumsuz deneyimleri, akıl hastanesinde geçen zamanları, elektroşok tedavileri, yazma yeteneğinin köreldiğini düşünmesi, evlilikteki mutsuzluğu, eşinin ihanetleri, evlilik hayatının zorlukları… Bu olayların her biri onu büyük ölüme hazırlayan küçük ölümlerdendir.


Plath’ı tanımak istiyorsanız öncelikle Sırça Fanus kitabını okumalısınız çünkü aslında o, yaşadığı küçük ölümler ile sırça bir fanusun içinde nefessiz kalışını bu eserde okura ustalıkla aktarır.


“Karanlığın sızdığını görüyor musunuz çatlaklarımdan?

Tutamıyorum içimde hayatımı.”


KAYNAKÇA


108 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page