top of page

Adsız Ülke Romanında Talih Dönüşümü, Karakterlerin Gerçeklikle İlişkisi ve Temel Duygu

  • Yazarın fotoğrafı: Gamzenur Çeliktaş
    Gamzenur Çeliktaş
  • 16 Eyl 2022
  • 3 dakikada okunur

Klasik trajedilerde göze çarpan ve önemli bir unsur olan talih dönüşümü, Adsız Ülke romanında da karşımıza çıkar. Romanın başkahramanı François’in talih dönüşümü, yaşlı bir kadının oğlu olan Augustin Meaulnes’ün François’in ailesine girmesiyle başlar. “Augustin Meaulnes’ün tam iyileşmeme rastlayan gelişi, yeni bir yaşamın başlangıcı oldu.” (Fournier, s.26) François ve Meaulnes birlikte türlü türlü maceralara atılırlar. Öyle ki François, her an arkadaşının yanında olmak ister. Zaman zaman da Meaulnes’ün zorlandığı konularda ona yardımcı olur ve yol gösterir. Ayrıca, Meaulnes’in gelişi François’i sosyal anlamda daha açık hale getirir çünkü François uzun zamandır kalçasındaki hastalığı sebebiyle dışarı çıkamamıştır. Bir ara Meaulnes ortalıktan kaybolur ve bu durum François’i derin bir üzüntüye sürükler. Daha sonra Meaulnes’ün geri dönüşüyle François sevinir ve birlikte yeni maceralara atılmaya devam ederler. Romanın bir diğer önemli kahramanı Meaulnes’ün talih dönüşümü ise onun yolda Yvonne de Galais ile karşılaşmasıyla başlar. “Meaulnes, nasıl olduğunu bilmeden genç kızla aynı tekneye düşmüştü. Güvertede dirseklerini dayamış, hızlı esen rüzgâr nedeniyle şapkasını eline almış, kuytu bir yerde oturan genç kıza rahatça bakabiliyordu.” (Fournier, s. 77.) Galais ile karşılaştıktan sonra Meaulnes onunla kısa bir sohbet eder ve onu bekleyeceğini söyler ancak Galais ikisinin de çocuk olduklarını ve aynı gemiye binmemeleri gerektiğini söyler. Böylece Meaulnes ile Galais’in yolları bir süreliğine ayrılır. Meaulnes uzun yıllar Galais’i unutamaz. Arkadaşı François bir gün Galais ile karşılaşır ve bu karşılaşmayı Meaulnes’e anlatır. Aradan biraz zaman geçtikten sonra ise Meaulnes ve Galais evlenir. Meaulnes’ün talih dönüşümünün başka bir önemli noktası ise yıllar sonra kızını görmeye gitmesidir. François Meaulnes’ü kızının olduğu odaya götürür ve Meaulnes şaşkınlıkla kızını kucağına alır. “İşte kızın, dedim. İrkildi ve bana baktı. Sonra oturup onu kucağına aldı. Ağladığı için, önce iyi göremedi çocuğu. Bir süre sonra, sağ kolunun üzerine oturttuğu kızını göğsüne bastırarak, yüreğinden taşan o büyük duygulanmayı ve gözyaşı tufanını biraz olsun bastırmak için…" (Fournier, s. 237) Adsız Ülke, gerçekle düş arasında gidip gelen bir romandır. Bu bağlamda gerçeği François, düşü de Meaulnes temsil eder demek yanlış olmaz çünkü roman bu iki dostun maceralarıyla, üzüntüleriyle ve sevinçleriyle geçer. Bu sebeple François ve Meaulnes’in talih dönüşümleri aralarındaki dostluk ilişkisiyle şekillenmiştir.



Roman karakterlerinin gerçeklikle ilişkisini romanın temasında görmek mümkündür. Bu temayı aşk, umut, hüzün, iç çatışma gibi unsurlar oluşturur. Tüm bu unsurlar gerçek hayatta da vardır. İnsan, yaşadığı olaylar karşısında her türlü duyguyu tanır ve davranışları o duygulara göre şekillenir. Başkahraman François’in hayatı Meaulnes’ün gelmesiyle bambaşka bir hâl alır. Bu sayede iyi bir dost edinen François hayatının en mutlu anlarını yaşar. Gerçek yaşamda da bu böyledir. Edindiğimiz dostlar hayatımızı iyi veya kötü şekilde etkiler. Başka bir açıdan bakmak gerekirse, Meaulnes’ün yaşadığı olayların gerçekliğe yakınlığından pek söz edilemez. Galais’e olan aşkını kendine özgü bir hayalî dünyanın içinde büyütmesi buna örnektir. “Odayı düzenledikten sonra yatışan delikanlı artık mutluluk duyuyordu. Bu bilinmez dünyada, kendi seçtiği odada, bir gizemli insan, bir yabancıydı. Elde ettiği şeyler umduklarının çok üzerindeydi. Şiddetli esen rüzgârda, kendisine doğru dönen genç kızın yüzünü ansımak şimdi ona benzersiz bir mutluluk veriyordu…” (Fournier, s. 82) Adsız Ülke romanının Alain Fournier’ın hayatından izler taşıması, yani otobiyografik bir roman olması da romanın gerçeklikle ilişkisinin temelini oluşturur. Alain Fournier “Benim sanat ve edebiyat ilkem, çocukluktur.” sözüyle edindiği ilkeyi gerçeklik ve düş ile birleştirerek Adsız Ülke romanında Meaulnes karakteri vasıtasıyla güçlü bir şekilde ortaya koymuştur.



Romandaki temel duygu aşktır. Okuyucunun bu duyguyu Meaulnes karakteriyle anlaması mümkündür. Romanın başlarında Galais ile karşılaşıp onu uzun bir süre göremeyen Meaulnes, ona duyduğu aşkı kendi içinde acılı bir şekilde yaşar. Bir daha Galais’i göremeyeceğini düşünür. Daha sonra Meaulnes, Galais’in nişanlısı Frantz’ın odasında gördüğü mektup ile öğrenir ki Galais Frantz’dan ayrılmştır. Böylece Meaulnes Galais’i bulma umuduyla yola çıkar ancak bunda başarısız olur. Aşk duygusunun işlendiği kısımlarda okuyucunun dikkatini Meaulnes’ün derin bir acı içinde olması çeker. Öyle ki bunu dostu François’e yazdığı mektuplarda dile getirir. “En küçük bir umut belirtisi olmaksızın, hâlâ bekliyorum; delilik tabii… Ne yazık! Arkadaki perde yüzünden pencere hâlâ beyaz. Yitik malikânenin genç kızı gelip bu perdeyi açsa bile artık ona söyleyecek bir şeyim yok…” (Fournier, s. 142, 143) Yıllar sonra François, Galais ile karşılaşır ve bunu Meaulnes’e söyler.


Bunu söylediği sırada aralarında geçen şu konuşma Meaulnes’in aşkının hâlâ bitmediğini gösterir: “Ya sana bütün umudun sona ermediğini söylersem?.. Bana baktı, sonra gözlerini hemen başka yere çevirdi; ben bütün yaşamım boyunca bir insanın böyle kızardığını bir daha görmedim: Kan basıncı artmış, şakakları atmaya başlamıştı…” (Fournier, s. 171) Roman Meaulnes ve Galais’in evlenmesiyle devam eder. Tüm bunların sonucunda denilebilir ki romanın temel duygusu olan aşk Meaulnes’in düşünceleri ve yaşadıklarıyla anlaşılır.


KAYNAKÇA:

Alain Fournier, Adsız Ülke, Can Yayınları, Kasım 2019, İstanbul.

1 comentario


Emre Karataş
Emre Karataş
17 sept 2022

Kaleminize Sağlık 👏

Me gusta
bottom of page