google-site-verification: google5de5c95d93b82466.html Terzi Dizisi ve Ortaya Dökülen Kimlik Bunalımımız | Meftun.Art
top of page
  • Yazarın fotoğrafıÇiğdem Hasekioğlu

Terzi Dizisi ve Ortaya Dökülen Kimlik Bunalımımız

Ah, modernizm; benim belalı sevgilim!

Netflix’in Türk yapımları listesinde bir dizi daha yerini aldı; Terzi. Dizinin yapımcısı OGM Pictures, Senaristleri Rana Mamatlıoğlu ve Bekir Baran Sıtkı ve yönetmeni Cem Karcı’dır. Başrollerinde ise Çağatay Ulusoy, Salih Bademci ve Şifanur Gül paylaşıyor. Hikaye özetle biri maharetli bir terziyle en yakın arkadaşı ve ortağı iş adamının Esvet adında bir kadına duydukları saplantılı aşkı ve kahraman Peyami’nin geçmişiyle hesaplaşma sürecini anlatıyor. Saplantılı aşk, iki varlıklı, yakışıklı adam ve sonsuz aşk üçgeni… Hepsi harika.


Hikâyedeki her şey bilinçli ya da bilinçdışı olarak modern ve geleneksel çatışmasının ekseni etrafında dönmeseydi diziyi izledikten sonra belki de özellikle onların, yani batının bize bakışı hakkında bu kadar çok ipucuna sahip olmayacaktık. Bu açıdan ele almayı denediğimizde aynı Bir Başkadır gibi Terzi’de bugün kaotik bir şekilde neredeyse hepimizin belalı sevgilisi kimlik bunalımımıza bir parça bal çalıyor.


Bizim modernizmle olan inişli çıkışlı aşkımız 18 yüzyılın ilk yarısına tarihleniyor. Bu dönemde 28 Mehmet Çelebi Fransa’ya büyükelçi olarak gönderildi. 28 Mehmet Çelebi bu anlamda tarihimizdeki ilk devlet adamı ve Fransa’da gördüklerini kaleme aldığı bir kitapta kaleme almış. Çelebi Fransa’da toplamda 11 ay görev yaptı ama daha sonra anlattıklarının etkileri yüzyıllardır ne ait olabildiğimiz ya da reddedebildiğimiz o kimlik bunalımımızın temellerini atıyor. Terzi dizisini de bu açıdan incelediğimizde batının bizim hikâyelerimizde görmek istediği, konu biz olduğumuzda en azından fonda görmek istediği bu bir türlü çözemediğimiz Doğu-Batı kimlik karmaşası.


Doğulu köklerine sadık ancak batılı olma yolunda ilerlerken çıkan çatışmada yaralanmış ve hatta dizleri kanayan bir toplum olduğumuzu daha önce Bir Başkadır dizisini incelerken söylemiştik ancak şimdi Terzi dizisiyle üzerine birde inanç meselesi eklenerek yeniden değerlendirebilir ve hatta şu sonuca ulaşabiliriz; ürettiğimiz hikâyelerde moderizmle olan kavgamızı kimlik çatışması olarak arka fona yerleştirdiğimizde o hikayeyi hem biz hem de onlar daha çok seviyorlar. Yani daha spesifik örneklerle açıklamak gerekirse varlıklı ailelerimizin gelinleri batıya geldiğinde dizinin adı Gümüş, Yalı Çapkını oluyor, bunun tam aksi yaşanırsa dizinin adı Asmalı Konak, İstanbullu Gelin oluyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün ancak her durumda ulaşacağımız sonuç, bu dizilerin de ulaştığı başarıyı göz önünde sadece batının değil ve fakat bizim de bu temayı sevdiğimiz. Biz seviyoruz burası normal çünkü zaten içinde yaşadığımız karmaşa bu. Onların, yani Batılıların bu temayı onaylıyor olmasının sebebi bize tarih boyunca bakışlarının bu perspektiften olması. Türkiye Doğu'nun, Doğu mistisizminin aynı zamanda batıya göre dünyanın diğer, kendileri gibi olmayan yarısının eşiği.


Konuyu açıklamaya diziyle devam edersek üzerinde durulması gereken ilk unsur tabi ki dizinin ismi: Terzi. Modacı, stilist, ya da bunların benzeri başka bir moda jargonu değil. İlk ve en yalın haliyle terzi ama ne yapıyor bu terzi defileler düzenliyor, partilere gidiyor, milyonlar kazanıyor ve hatta yaşadığı açmazları bir sanatçı ustalığıyla yorumlayarak alkış topluyor. Seyirci dizi boyunca bir dükkândaki terzinin aşk hikâyesini izlemiyor aksine bir moda ikonunun kimlik bunalımını izliyor.

Hikaye bu açılışın hemen ardından Peyami’nin doğulu köklerine, Kars’a dönüyor ve bir taraftan kahramanın oryantal kökleriyle tanışırken bir taraftan da onun yıllardır kaçtığı, uzak durduğu ne varsa artık burnun dibinde bitiyor. Dizinin daha ilk bölümünde Peyami yaşadığı metropolde babaannesi, engelli babası ve geleneklerle baş başa kalıyor. Dizinin tansiyonu ise onun bu gerçeği tüm çevresinden saklamaya çalıştığı ancak gerçeklerin ortaya çıkma hususundaki ısrarcılığı yüzünden tırmanıyor. Artık Peyami’nin savaşı, kimlik bunalımı yan odasında, salonda ve yemek masasında. Zehir gibi sert bir babaannenin bakışlarında, engelli bir babanın çocuk aklında. Oysa Peyami tüm bu kimlik bunalımını disiplini, yeteneği ve içinde yaşadığı batılı dünyanın kapılarının ardında, memleketinde bırakmıştı.

Hikaye ilerliyor ve biz Peyami’yle Dimitri’nin Esvet’e olan aşkının onları karşı karşıya getirmesini izliyoruz ki hey hat bu iki zengin, yakışıklı, karizmatik adam buram buram doğulu, anne, fedakar kadına ki bu özellikler doğunun temsilidir diyebiliriz, deli gibi aşık ya da Esvet’in temsil ettiklerine. Bu özellikleri yan yana koyduğumuzda doğulu, geleneksel bir kadın imajının gözlerimizin önünde belirmesi kaçınılmaz. Diğer taraftan bu kadının rakipleri partilerde gününü gün eden Cemre, ya da iş hayatındaki başarısıyla Suzi. Ancak bu diğer iki kadın öylesine şehirli, öylesine Batılı ki ne Peyami’nin ne de Dimitri’nin ilgisini gıdıklayamıyor. Sanki doğunun tüm gizemi Esvet’te vücut bulmuş. Hikâye Esvet yerine bu iki karakterin yanında çalışmaya yeni başlayan ya da rakip firmanın güzeller güzeli tasarımcısı, yurtdışında ya da ülkenin en iyi moda okullarında eğitim almış bir kadına duyulan aşk etrafında ilerleseydi kuvvetle muhtemel Doğulu-Batılı kimlik karmaşasından uzaklaşacak ve bu yazıyı kaleme almış olmayacaktık. Diğer taraftan Esvet her ne kadar Ermeni yetimhanesinde ve sonra Ermeni bir ailenin yanında büyüse de ismin Arapça kökenli bir kelime olduğunu ve anlamının siyah olduğunu da söylemek lazım. İki sezon boyunca Ermeni olduğunu düşündüğümüz Esvet üçüncü bölümde Türk olabilir.

Diğer taraftan Batı'nın bize olan bakışında inanç farklılığının oldukça büyük bir etkisi var. Bazıları tarikatların yıkıcı etkilerini görmeyi tercih etse de Terzi sufizmin mistik ve yol gösterici yönünü görmeyi seçmiş. Burada gerek Anadolu’nun gerekse onlarla aramızdaki belki de en temel farklardan biri olan din aynı zamanda yine kökleri Anadolu’ya yayılan bir öğreti, deneyim olarak betimleniyor. Batı'nın bizimle ilgili olarak kimlik karmaşasından hemen sonra listeye eklediği ikinci anlaşılmaz şeyin din mevzu olduğu sonucuna varabiliriz.


Hikaye ilerliyor. Peyami’nin Esvet’e karşılık seçtiği kadının kalıpların ötesinde şehirli bir kadın olması, bu kadının yine büyük ve derin bir tevazuuyla ona yol göstererek hayatından çıkması yine Doğulu-Batılı zıtlığının aşk perdesine yansıması. Yine burada Peyami sonsuz aşkı bu kadında yani Cemre’de bulsaydı yine fondaki doğu batı çelişkisinden uzaklaşabilirdik.

Peyami’nin kendisini bulma yolunda devir ve deveranı, yeni tasarımı için ilham aramak yolunda ziyaret ettiği Kapalı Çarşı, hala dikişlerini yaptığı dededen kalma dikiş makinası, fonda Fuzuli’nin sözleri ve daha pek çok imge hikâyedeki saplantılı aşk ekseninin ötesine geçmiş. Dizi pek sevgili kimlik karmaşamızı fona alarak batının bize bakışını, bizde görmek istedikleri ve gördükleri hakkında da önemli ipuçları da sağlamış.


Bugün bu bakış açısıyla –Doğu-Batı kimlik bunalımı- yazılan, çekilen hemen bütün TV-sinema yapımları çok izleniyor ki bu da bize durumun entelektüel olmasından çok bu ülkede yaşayan hemen herkesi, ya da en azından hatırı sayılır bir çoğunluğun bilinçli ya da bilinçdışı olarak aynı amansız sınavı verdiğini gösteriyor. Dahası bu batının bize bakışında, üzerimize biçtiği kıyafette de kendisine yer buluyor.


Ama bunu daha genelleştirmek istersek diyebiliriz ki Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.” (Tolstoy). Ancak konu bizsek eğer o şehirlerden biri İstanbul diğeri mutlaka Anadolu’nun içlerinde veya olabildiğince doğusunda bir yer olur.


Diğer taraftan temponun yüksek olduğu iki sezon izledik. Bir senaryonun, dizinin sahip olması gereken hemen bütün gereklilikler yerindeydi. Hatta kahraman diğer dünyaya üstü açık bir otomobille gitti ve geri geldi. Yine de bir şekilde her şey, ama her şey neredeyse tüm duygular ve olaylar hemen, çabuk çabuk anlatılmış. Peyami’nin annesiyle hesaplaşması mesela kısa ve o kadar net ki seyircinin o duyguya girip, Peyami’yle birlikte o duygunun üstesinden gelmesine yeterli zaman kalmamış.


Doğu, Batı, kimlik bunalımı, hesaplaşma derken sona geldik. Üçüncü sezonun fragmanın vaatleri de iddialı.

45 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page