google-site-verification: google5de5c95d93b82466.html Göreceli Zaman | Meftun.Art
top of page
  • Yazarın fotoğrafıAzad Ceylan

Göreceli Zaman

Yitirilen zamanın telafisi olmadığı gibi ardında bıraktığı yarayı sağaltmak yine zamana bırakılır. Kaybedileni yine kendisiyle iyileştirmeye çalışırız. Tıpkı derdi ve dermanı bir olan insanlar gibi.


Sevince, aynı pahada sevilme yanılgısına düşerek ömrümüzün mahsubunu yapmış olmaz mıyız? Bakiyemizden eksilterek sevmeye başlamaz mıyız? Yelkovan, asla yakalayamayacağı bilincinde olmasına rağmen tükenmeden ve tüketmeden akrebi kovaladığı gibi insan da insanı tüketmeden sevmeliydi. Çünkü zamanın sonsuzluğu karşısında sonlu olan insanın ne ehemmiyeti olabilir ki? İnsanın istikbali sadece vuslat anındadır. O yüzden insanın insanda bıraktığı yarayı ömrü tüketen zamanla sağaltmak, insanın kendisini tüketmeye bırakmasıdır. İnsanın iyileşmeyi değil de unutmayı dilemesidir. Anbean insanı tüketerek akan zamana kendini teslim etmesidir.


Yırtıcı bir hayvan gibi sevdiğimiz tarafından dalanan yüreğimiz kanarken yaraya mı, yaralayana mı, muhatap bulamayan duygulara mı, yitirilen zamana mı ağıt yakmamız gerektiğini bilemeyiz. Oysa giden, gideceğini çok önceden zihninin gölgelerinde planlayıp, alacaklarını mahsup edip bavuluna doldurarak gider. Kalan ise borçlusu firari olduğu için borçları ödenmeyen veresiye defteri gibi geride anlamsız kalır. Artık alacaklı defteri amel defterine dönüşüp hesabı sorulmayan günahlarla kalanın boynuna asılır.


Bu vakitten sonra gerçekler yalan, yakınlar uzak olmuştur. Ömrün yolları uçurumlarla kesilerek kısalmıştır. Hülyalara dalınan rüyalardan uyanılmıştır. Sihirli değnek kırılmış, peri masalı son bulmuştur. Eros’un sadağı boşalmış, Olympos’a çekilmiştir.


Geride kalan artık acze düştüğü için boynundaki günahlarla bu kaderi hak edip etmediğini anlama adına muhatapsız soruları kendisine sorup durur. Muhatabını bulamadığı onca soruyu, suskun bir derviş gibi heybesine doldurup yüreğinin çorak çöllerinde azıksız bir yolculuğa çıkar. Zamanın köleliğini yapan ibreler içini kemirerek onu tüketir. Tükendikçe de iyileştiği sanır. Belki de sağalan yaramız değildir, biz sadece kanıksamayı öğrenmişizdir.




Ama artık kalan ve giden için ibreler aynı hızda ilerleseler de zaman aynı hızda akmayacaktır. Çünkü kalanın ile gidenin zamanı müsavi değil. Zamanı ölçerek, günleri sayarak bitiremeyeceğini anladığı anda da güneş artık eski aydınlıkta doğmayacaktır. Gündüzleyin geceyi, geceleyin sabahları arzulayacaktır. Ne vakit gözlerini huzura yumsa susturamadığı eksik yanı mehil vermeden zihninin en korunaksız yerlerinden benliğini istila edecektir. Sevgisinin tortusu bir enkaz gibi yüreğine çökecektir.


Sevdiğinin var olması ama yanında olmaması onu kurtlu bir ağaç gibi içten içe çürütecektir. Çünkü sevdiğini unutamayacak kadar sevdiği yüreğine yakın, ulaşamayacak kadar da sevdiği kollarına uzaktır. Sevdiğinin gitmesi kendisini hep yarım hissetmesine sebep olacaktır. Aslında hiçbir hikâye yarım kalmamıştır. Geride kalan yeni bir hikâye oluşturamadığı için eskisinin zamanında kalmıştır.


137 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

İyilik

Vuslat

Yeniden

bottom of page