google-site-verification: google5de5c95d93b82466.html Kendinden Şüphe Eden "Kafka"
top of page
  • Yazarın fotoğrafıAçelya Daştan

Kendinden Şüphe Eden "Kafka"

Her eser, o eseri kaleme alan yazarın hayatından izler taşır. Kurgu dünyası bambaşka olsa da otobiyografik ögeler derinlerde bir yerlerde mutlaka yatar. Hiçbir kurgu yazarın anılarından, deneyimlerinden bağımsız değildir. İnsan, yaşamadan yazamaz. Bir yazarın eserini okurken, onun bakış açısını kavramak ve yapıtını daha iyi anlamak için hayat hikâyesini ve psikolojisini bilmenin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yazar ile içsel bir yolculuğa çıktığımızda o yazarın yazdığı satırlar daha da yoğun tesir ediyor yüreklerimize sanki… Adeta taşlar yerine oturuyor. Ben bu yazımda, hayat hikâyemizde belki de en önemli zaman dilimimizi oluşturan çocukluk dönemini ve ailenin bir insan üzerindeki tesirini Franz Kafka’nın "Babaya Mektup" kitabı ile ele alacağım. Yetişkinliğe ilmek ilmek hazırlanıyoruz aslında. Çocukluktaki her bir tecrübe, yaşam hanemize yazılan her bir anı, ileride olacağımız insana dönüşmemizde bir çentik atıyor ve biz yetişkin olduğumuzda bu izlerin birleşimi oluyoruz. Aile, bu izlerin ve yetişkinlikte olduğumuz kişinin yaratıcısıdır. Kafka’yı tanımak ve diğer yapıtlarını anlamak için "Babaya Mektup" kitabı büyük bir ipucu niteliğindedir. Şimdi gelin, Babaya Mektup kitabından kesitler ile Kafka’nın çocukluğuna ve psikolojisine doğru bir yolculuğa çıkalım.


“Ailedeki ilk çatışmaların yükünü tek başıma taşımak için çok güçsüz bir çocuktum ama buna mecburdum.” diyerek daha küçük yaşta omzuna yüklenen yükleri çaresizce kabul ediyor hatta boyun eğiyor demek daha doğru olur. Şöyle devam eder: “Ama her çocuk derinlerde yatan şefkati keşfedebilecek kadar yeterli sabır ve cesarete sahip değildir.” Sahiden, bir çocuğun dünyası ne kadardır ki? Çocuklar dünyayı çok basit görür, kolay yorumlar. Gördüklerinin altında yatan derin anlamları keşfedebilecek yetenekten yoksundurlar henüz. Bir ebeveyn böyle bir yeteneği o yaşta bir çocuğun göstermesini bekleyemez. Çocuk, basittir ve basit bir şekilde, somut olarak karşılık görmek ister. Sevildiğini hissedebilmesi için sevgi görmesi, şefkat gördüğünü hissedebilmesi içinse ona sıcaklık ve ilgiyle yaklaşmak gerekir. "Ya ben sevgimi ve şefkatimi göstermesem de onun annesi/ babası olduğuma göre zaten onu sevdiğimi biliyordur. Anne/baba çocuğunu sevmez mi hiç?" gibi düşünceleri düşünen ebeveynler çocuklarının da böyle düşüneceğini sanırlar ve birçok çocuk bu yüzden sevgisiz, ilgisiz, mesafeli bir ilişki içinde büyümeye çalışır. Ne kadar başarılı olabilirse…


“Söz ve yargılamanla bende açabileceğin hasar ve neden olabileceğin utançtan bihaber olmanı da hiç anlayamıyordum. Sanki kendi gücünün farkında değil gibiydin.”

Bu cümle de yine çok önemli bir noktaya parmak basıyor. Bir çocuk kendisini anne ve babasının bakışıyla görür. Annesi/ babası onu sevmiyorsa o da kendini sevmez. Anne/ baba onu yargılıyorsa o da kendini yargılar. Anne/baba onu suçluyorsa o da kendini suçlar. Anne/baba onu yetersiz görüp ondan utanıyorsa o da kendini aşağılayarak kendinden utanır… Bu liste böyle uzar gider. Yani anne ve baba çocuk için aynadır. Çocuk, anne ve babasının görüşlerini kendi benliğine yansıtır. Ve ebeveynler bunun çoğu zaman farkında olmazlar. Kafka’nın babası da farkında olmamıştı çocuğuna verdiği hasarın. Oğlunu sürekli bir aşağılamaya, kınamaya, yargılamaya maruz bırakmış ve en sonunda Kafka da babasını doğrulayarak kendinden utanç duyan biri olmuştu çünkü çocuklar daha önce de vurguladığımız gibi basit düşünür. "Babam böyle diyorsa ben gerçekten utanılacak bir insanım." cümlesini benliğinin bir parçası haline getirmiştir Kafka ve benliğimizle bütünleştirdiğimiz parçaları silip atmak çok ama çok zordur. Üstelik bunlar çocuklukta kazınmışsa… “Şu anki kimliğim –tabii ki bazı kişisel şeyler ve yaşanmışlıkların etkisi hariç- tamamen senin yetiştirmenin ve benim itaat etmemin sonucudur.” diyerek de doğruluyor bunu Kafka. Kişiliği oluşturmada ailenin ve çocukluğun etkisini bir kez daha görmüş oluyoruz böylece.


“Küçükken bana konuşmayı yasaklamıştın. Elini kaldırarak tehditkâr bir şekilde, konuşmak ya

da karşı gelmek yok derdin.” diye yazıyor Kafka babasına. Ve diyor ki sonra: “Ben de giderek daha fazla sessizleştim ve sonunda tamamen sustum.” Çocukken konuştuğunda ceza ile karşılaşan bir çocuk ileride ağzını açabilir mi? Ağzını açtığı an kendini suçlu hissetmez mi? Sanki her ağzını açtığında babası, o sözleriyle onun karşısına dikilecektir. Kafka da bu yüzden hep sessizliğe gömülü bir şekilde yaşadı. İçinden konuştu ama dışına hep sustu.

“Hoşuna gitmeyen bir şeye kalkışırsam beni başarısızlıkla korkuturdun. Görüşün beni o kadar etkiliyordu ki eninde sonunda başarısız olmam kaçınılmazdı. Giderek kendime güvenimi yitirdim. Kararsız ve kuşkulu birine dönüştüm.” diyor Kafka babasına. Erik Erikson’ un psikososyal gelişim kuramında 1-3 yaş arası, özerkliğe karşı kuşku ve utanç evresine tekabül eder. Yani çocuğun özellikle bu evrede özerklik çabaları engellenirse, çocuk korkutulur ise, çocuk kendi yeterliliğinden kuşku duymaya başlar ve kendini her daim yanlış bir şey yapıyormuşçasına suçlu hisseder. Her zaman kafasında dönen soru şu olur: "Acaba doğru yapabildim mi?" Böylece hiçbir zaman öz yeterliliğine güvenemez ve kendinden sürekli şüphe eder. Kafka da kendi isteğine göre ne zaman bir şey yapmak istese babası tarafından önü kesilmiş ve bağımsız olmasına, istediği gibi davranabilmesine bir türlü izin verilmemiş. Bu yüzden de bütün hayatı kendinden kuşkulanarak, kararsızlıklar içinde debelenerek geçmiştir.


Babasıyla ilgili nadir de olsa olumlu anıların da olduğuna değinir mektupta Kafka. “Her ne kadar nadir yaşansa da yaşandığında harika hissettiren anlar olurdu. Mesela küçükken öğle arasında yorgunluktan masanın üstüne başını koyup uyuduğunu görürdüm. Ya da yaz tatillerinde pazar günleri işten çıkar yorgun argın bize katılırdın. Annem çok hastayken, kitaplığa dayanıp hıçkıra hıçkıra ağlamanı unutamıyorum. En son hasta olduğumda bana bakmak için parmaklarının ucuna basarak odama gelmiş, kapıda beklemiştin ve şöyle bir el sallamıştın. Böyle zamanlarda hep mutluluktan ağlayasım gelirdi.”


O bir çocuk ve her ne yaparsa yapsın babasının sevgisine, ilgisine hala çok muhtaç ve babasını bu yüzden her daim iyi görmekten vazgeçemiyor. Babasını suçlayamadıkça nefret oklarını kendine çeviriyor ve bir suçlu aramaktan vazgeçip kendisini suçlu ilan ediyor.


Çocuğun gelişiminde tehdit oluşturan bir başka önemli unsur da tutarsız ebeveyn davranışlarıdır. Kafka, çocuk aklıyla olanları anlamlandıramıyor. Babası kötü davranıyor ama bazen böyle olumlu davranışlar sergilediği de oluyor. Haliyle de Kafka, babasını suçlayamıyor ve ona kızamıyor çünkü babası ona her zaman öyle davranmıyor. “Gerçi bu tarz sıcak davranışlar uzun vadede suçluluk duygumu arttırmaktan ve dünyayı benim için daha da anlaşılmaz kılmaktan başka bir şey yapmadı.” diyerek de yaşadığı ikilemi sözcüklere döküyor Kafka.


Kafka’nın çocukluğunda içine yerleşen kuşku tohumu o kadar büyüyüp yeşeriyor, dallanıp budaklanıyor ki sonunda kendi varlığından bile şüphe etmesine yol açıyor.

“Beni ilgilendiren tek şey kendimle ilgili olan kaygılarımdı. Bu kaygı da değişik şekillerde kendini gösteriyordu. Örneğin; sağlığıma ilişkin duyduğum kaygı belli belirsiz başlamıştı. Birkaç küçük hazımsızlık problemi, saç dökülmesi, duruş yamukluğu sonucu ufak tefek ve sonu gelmez korkulara kapıldım. En sonunda da bütün bunlar gerçek bir hastalığı çağırdı. Her şeye kuşkulu yaklaştığımdan, kendi varlığımı ispatlayabilmek için her an bir onaya ihtiyaç duyduğumdan, en yakınımdaki şey olan kendi vücuduma karşı bile şüphe duyar olmuştum.”

İşte, babasının zamanında Kafka’nın benliğine ektiği o kuşku, yetişkinlikte kişiliğinin merkezi haline gelmişti ve onu kendinden, kendi varlığından kuşku duyacak noktaya getirmişti.

Kafka, başarılı olacağına hiçbir zaman inanmadı çünkü değersizlik tohumları içine doğduğunda yerleştirilmişti zaten. Başarılı olduğunda şaşırdı çünkü kendinden hiçbir zaman bunu beklemiyordu. Başarılı olduğunda bunun tadını hiçbir zaman çıkaramadı çünkü başarıları arttıkça ardından gelecek olan başarısızlığın da büyüdüğünü düşünüp kaygı içinde boğuyordu kendisini. O, bir an için başarılı olsa dahi bir gün mutlaka başarısız olacağına inanarak yaşıyordu. Neden? Yine o küçüklükte babasının ektiği kuşku tohumu yüzünden…


Kafka’nın babası, Kafka’ya tek bir gün bile fiziksel şiddette bulunmamıştır lakin bazen psikolojik şiddet fiziksel şiddetten daha ağır etki yaratabiliyor. Fiziksel şiddette yaratılan hasar ayan beyan ortadadır ama duygusal/psikolojik şiddetin açtığı çürükler içeride amansızca iyileşmeyi bekliyor olabilir. Bütün çürükler içeride duruyor ama bunu kimse görmüyor. Yok sayılmak, aşağılanmak, eleştirilmek, alaya alınmak gibi davranışlar başlıca psikolojik şiddet unsurlarıdır ve her ne kadar gözle görülür etki yaratmasa da insanı ruhen günden güne çökertmektedir.


Kafka’nın evliliğe bakışı da babasıyla olan ilişkisinden etkileniyordu. Çocukluğunda yaşadığı tutarsızlık yetişkinlikte tekerrür ediyordu: “Bana göre evlilik bağımsız olabilmenin en şerefli ve en muazzez yoluydu. Ama aynı zamanda seninle en yakın bağa sahip olan şeydi. Bu ikilemden kurtulmaya çalışmak çılgınlığı andırıyordu.”

Evliliği çok kutsal, çok yüce görüyordu ama bir yandan da anne babasının güzel bir örnek teşkil eden bir evliliği söz konusuydu. Yüce ve kutsal olan bir olgu ile babası aynı noktada birleşiyor bu da Kafka’nın zihninde bir başka çelişkiye yol açıyordu. Anne babasının evliliğini başarılı bir evlilik olarak görüyor ama babasının, bu ailede çocuklarına davranışını da içten içe başarısız bulduğu aşikârdı. Ve Kafka’nın o yetersizlik hissi en sonunda kendisini evlilikte de gösterdi ve bunu da iyi bir şekilde sürdüremeyeceğine baştan inandırdı kendisini. “Madem her konuda yetersizim, evlilikte de korkunç derecede yetersiz olmalıyım.”

Küçücük bir çocukken içine yerleştirilen şüphe ve değersizlik duyguları o çocuktan bir Franz Kafka yarattı ve belki de en kötüsü, babası Kafka’ya yaptıklarının hiçbir zaman farkında olmadı.

“Benim içime yerleştirmiş olduğun şüphe, senin başkalarına karşı duyduğun güvensizlikten çok daha büyük.”


KAYNAKÇA:

Franz Kafka/ Babaya Mektup/ Kapra Yayıncılık

188 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page