google-site-verification: google5de5c95d93b82466.html Küsurat
top of page
  • Yazarın fotoÄŸrafıMurat KABAKÇI

Küsurat


Küsuratın hala önemli olduğu bir yaş dilimindeydi henüz. Örneğin; altmış küsur yaşındaki bir insanın yaşındaki küsurat çok az insan için, çok az şey değiştirirdi. Fakat yirmili yaşlar öyle değildi. Yirminin küsuratı bi' çok insan için, bi' çok şeyi değiştirirdi. Devlet için bile. Yirmi küsur yaşındaki adam, karanlık bir gecenin belirli bir kısmını gayri estetik bir şekilde aydınlatan sarımtırak bir sokak lambasının, gayri estetik bir şekilde aydınlattığı bir banka oturmuş, belirli bir kısmı görülebilen şehrin manzarasını seyir halindeyken fark etti; küsuratına pek ehemmiyet vermediğini. Yirmi küsur yaşındaydı fakat sanki altmış küsur yaşındaymış gibi bir hissiyatı taşımasına sebep olacak havadisler yaşamıştı. İsyan edip tozu dumana katacak kadar bile heyecan taşıyamıyordu içinde. Yalnızca sitemkârdı. Bir de yirmi küsur yaşında. Hâlbuki küsuratı birçok insan için birçok şeyi değiştirebilecek kadar ehemmiyetliydi. Devlet için bile. Lakin o ne devletti, ne de artık herkes gibi birisi. Yirmi küsur yaşında, huysuz, aksi bir ihtiyar olarak oturduğu bankta, bir kısmının görülebildiği şehrin manzarasını izlerken fark etmişti bunu. Epeydir ruhunu işgal eden hissiyatın teşhisini koymuş, kulağına ezanı okumuştu.



Bir kısmını görebildiği şehre uzun uzun baktı. Bu eyleme yirmi küsur yaşındaki parmaklarının arasında tüterek atmosferi kirleten bir sigara da eşlik ediyordu. Fakat onun gibi manzarayı seyrederek değil de, fırsat buldukça atmosferin yanında yirmi küsur yaşındaki ciğerlerini de kirleterek. Bir kısmı görülebilen şehrin gayri nizami sokakları, sokak lambaları tarafından gayri estetik şekilde aydınlatılıyorlardı. Zaten şehrin tamamını birden görebilmek kolay bir iş değildi. Tüm sokaklarını nizami bir şekilde imar edebilmek de. Bir kısmını görebildiği şehri izlerken bunları düşünmek isterdi. Çünkü ikindi namazına müteakip defnedilen bir cenazeyi düşünmek, tüm şehirlerin tüm sokaklarını nizami bir şekilde imar edebilmekten bile daha zordu. İnsanoğlu sahip olduğu şeylerin kıymetini kaybettikten sonra idrak edebilmek konusunda oldukça mahirdi. Bu yüzden midir nedir, yaşadıkları şehirlere göstermedikleri itinayı, öldükleri mezarlara göstermeye devam ediyorlardı. Zira mezarlıklar, şehrin sokaklarının aksine çok nizami bir şekilde imar ediliyorlardı. İnsanlardı çünkü; canları çıkıyor, huyları çıkmıyordu.


"Kaç yaşındasın?" diye bir soru duyduğunda; hayatının hiç bir evresinde düşünmek istemediği halde mutlaka herkesin bir gün düşünmek zorunda kalacağı, sadece kendisinin -kendi kanaatince- çok erken düşünmek zorunda kaldığı düşüncelerden sıyrılarak; başını yavaşça gayri nizami şehrin bir kısmının görüldüğü manzaradan çevirdi. O sırada fark etti yanına otuz küsur yaşlarında bir adamın oturduğunu. Hâlbuki kime sorsanız bu, çok daha erken fark etmesi gereken bir gelişmeydi. Çünkü yanına oturan otuz küsur yaşlarındaki adam, kendisinde bulunmadığından mıdır nedir, kendisinden bir çakmak istemiş, o da ona kendi çakmağını vererek atmosferin bir nebze daha kirletilmesine dolaylı olarak da olsa katkı sağlamıştı. Atmosferle birlikte otuz küsur yaşındaki ciğerlerini de kirletmekte kararlı olan otuz küsur yaşındaki adam, iki duman kadar kire sebep olduktan sonra kendisine bir soru daha yöneltmişti. Kendisine göre oldukça münasebetsiz bir soru da olsa, bu münasebetsiz adamla tartışabilecek enerjiye haiz değildi. Bu yüzden bu münasebetsiz soruyu kayıtsızca cevapladı. "Yirmi küsur"


Hâlbuki bu küsurat, yanındaki otuz küsur yaşındaki adam da dâhil olmak üzere birçok kişi için birçok şeyi değiştirecekti. Devlet için bile. Fakat kendisi, değiştiremediği onca elzem meseleden sonra herhangi bir şeyi değiştirmeye niyeti olan bir adam da değildi artık, devlet de. Sadece yirmi küsur yaşındaki kardeşini, ikindi namazına müteakip toprağa vermiş, yirmi küsur yaşındaki bir ihtiyardı.

587 görüntüleme2 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page