google-site-verification: google5de5c95d93b82466.html Sanat, Felsefe ve Özgürlük Bağlamı | Meftun.art
top of page
  • Yazarın fotoğrafıNurdoğan Ertaş

Sanat ve Felsefe ile Özgürlük Bağlamı

Bu iki mühim kavramın (sanat ve felsefe) var olmaması durumuna baktığımda -insanlık çerçevesinde- tamamen mekanikleşmiş yaşamlar topluluğu görüyorum. Maslow’un (1945) İhtiyaçlar Hiyerarşisinin en üst basamağında bulunan bireyin kendini gerçekleştirmesi (self actualization) için gerekli olan yegâne unsur niteliğindedir sanat ve felsefe.


Maslow’s Pyramid

“Kendini gerçekleştirmek” sözünü açmak istiyorum: kısaca; bireyin, kendinin ve diğer insanların farkında olması, kendi sınırlarını aşması ve bunun beraberinde hakikati kabullenip hayattan zevk almasıdır (Tekke ve Coşkun, 2019, s. 790-797). Bu tanımın pratiğe uyarlanmasında sanat ve felsefenin büyük rolünü reddetmek pek mümkün olmayacaktır. Nitekim gözümüzü sanat ve felsefenin temel amaçlarına diktiğimizde, tam da bu “gerçekleştirme” fiiline doğru, süregelen bir arayışla karşılaşacağız.


Yaşamın, en azından insan için, yalnızca temel ihtiyaçlardan –piramidin son iki basamağı dışındaki ihtiyaçlar- ibaret olmadığını, hayata dair bir anlama hizmet etmesinin icap ettiğini biliyoruz. Zaten bu sebepten değil midir insanın duyduğu “tanrı ihtiyacı”?


Son olarak, başlıkta da söz ettiğim pek münasebetli ilişki hakkında, en başta belirttiğim “mekanikleşmiş topluluklar” ile bağlantılı birkaç şey söyleyebilirim. İnsanoğlu, varoluşundan bu yana doğası gereği, ölümden ve kötü olandan kaçabilmek uğruna kendini sürekli bir gelişimin içinde bulmuştur. Kaçabilmek için sarf ettiği efor -ekseri- kendini unutmasına, yani kendini fark edememesine yol açmıştır. O, bir ceylandır ve kısacık ömrünü ancak besin bulmaya, gerektiğinde etoburlardan kaçmaya ve hatta ileride kaçmaya gerek kalmasın diye sığınmaya adamıştır, harcamıştır. Yahut bir bilgisayar misali kodlanmış, belirli komut veya durumlar karşısında yalnızca ona öğretildiği gibi, şarj olma ve virüsten korunma gibi gereksinimler eşliğinde bozulana dek çalışmayı sürdürmüştür. Onlardan sadece pek azınlığı durumun farkına varmış ve bu tür bir yaşamın “boşuna” olduğunu görmüştür; nihayetindeyse kendini bir şekilde sanat ve felsefenin içinde bulmuş, hiç olmazsa kendi hayatını anlamlandırmak üzere çabalamıştır. Bu da onu “özgür” kılmıştır.


Satırlarımda her ne kadar "şiir" lafı geçmemiş olsa da demem o ki:

“Şiirin özgürlüğe ihtiyacı yoktur ve fakat özgürlüğün şiire ihtiyacı vardır.” (İsmet Özel)



256 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page