Tennure
- Gamzenur Çeliktaş
- 17 Tem 2021
- 3 dakikada okunur

Hayat ve ölüm. Birbirine iki zıt kelime. Birisi duyulduğunda veya okunduğunda insana umut verir, diğeri ise keder. Biraz gerçekçi olmak istiyorsak eğer, gündelik hayatta kendimize göre telaşlara dalıp bu iki kelimenin anlamı ve önemi üzerinde derin bir uçuruma düştüğümüzü anlarız. İnsan, varlıkların en asili yani “Eşrefi mahlukat”. Yaratılış olarak bizi diğer varlıklardan ayıran şey ise düşünme kabiliyetimiz. Şimdi sırtımızı sakince arkaya yaslayalım ve “hayat” bizim için ne anlam ifade ediyor bakalım.
Kimi insana göre hayat bitmeyen bir yolculuktur. Kimine göre bir arayış, kimine göre mutluluk, kimine göre de öğrenmedir. Esasında tüm bu tanımlamaların temelinde insanın hayata tutunma çabası yatar. Hepimiz farkında olmaksızın hayata dayanma ve devam etme amacı güderiz. Çünkü ne yaşarsak yaşayalım hayat kendi akışında devam eder hatta günden güne değişir de. Bazen bir olay yaşayınca “her şeyin birbirine ip gibi bağlı olduğunu” fark ederiz.

Böyle anlarda düşünürüz ki hayat kendi planlarını önceden yapıyordur ve yapmaya devam etmektedir. İşte tam bu noktada, her şeyin birbirine ip gibi bağlı olduğu noktada, hayatın sırrı yatar. Hayat, insanın bu ipleri kendi tercihleriyle şekillendirmesidir. Fakat bazen, insan kalbinde bir “tennure” bulur yani ateş. Ateş vardır yakar, ateş vardır gözleri açar. Bunu belirleyen kıymetli şey ise bakış açısıdır.
Hayata bakış açımız. Nasıl bakıyoruz hayata? Bıkkın bir şekilde? Umut dolu gözlerle? Peki nasıl yaşıyoruz hayatı? Her gün sıkılarak sorumluluklarımızı yerine getirerek mi yoksa bunların görevimiz ve bizi hayata bağlayan şey olduğu bilinciyle birlikte sevgiyle yaparak mı? Kalbimize tennure düştüğünü fark ettiğimizde, bunu bakış açımızla harmanlarsak eğer, hayatın önemini daha iyi kavramış oluruz ve yaptığımız şeyleri her daim aşkla yaparız.
Tennure’nin etki ettiği bir başka şey ise ölümdür. Bir ana evladını kaybettiğinde gönlüne ateş düşer. Bir insan çok sevdiği bir dostunu kaybettiğinde kalbindeki ateşi söndüremez. Bu noktada bakış açısını devreye sokmak yanlış olur çünkü ölümün ilk anlamı olan hayattan kopmanın bir açıklaması yoktur, kelimelerle anlatılacak şey değildir. Fakat bazı insanlar ölmeden de ölürler. Ne demektir bu? Hayatın geçici olduğunun farkına varıp uyanış yaşayan insanlardır ölmeden ölenler. Tıpkı Halil Cibran’ın dediği gibi: “Hayatın bütün esrarını çözdüğün vakit ölümü arzularsın.” Elbette hayat geçicidir, güzelliğimiz, servetimiz kısacası sahip olduğumuz her şey geçicidir. Ancak bu düşünceyle hayatı kendimize zehir etmek yerine aksine daima bu düşünceyi aklımızda ve kalbimizde tutup, bu bilincin farkında olup yaşamaya devam etmeliyiz. Çünkü hayat kimi insanın tanımladığı gibi bitmeyen bir yolculuktur. Bu yolculukta çeşitli sıkıntılarla karşılaşmak muhtemeldir, hayata bağlayan güzellikleri yaşamak da. Hayat bize verilmiş bir hediyedir. Bu sebeple önemli olan onun değerini bilip insanca yaşamaktır. Kırmadan ve kırılmadan, yormadan ve yorulmadan.

İç dünyamızın sesine kulak vererek yaşamaktır hayat. Bazı zamanlar her ne kadar iç dünyamızı dinlemesek de çoğu zaman o ses haklıdır. Kalbimizden gelen sesi yabana atmamak gerekir. Belki de dinlersek birçok zorluğa kolaylıkla katlanabiliriz. “Gönlüne bak canım kızım. Ona bak. Dünyada hiçbir şey yoktur ki gönlümüzdeki kitapta beyan edilmesin. Tabii herkes, gönlünün açıklığınca bunu görebiliyor. Gönül kitabını oku güzel kızım. Onu okumaya çalış. Onu öğren. Kitap, oradadır.” (Sadık Yalsızuçanlar, Diyamandi, s. 212)
Hayat ve ölümün tennure ile yoğurulduğu bu dünyada, belki de yapılacak en güzel şey acıyı da tatlıyı da geldiği gibi kabullenmektir. Acı olaylar bize ders verir. Onlardan kendimize pay biçip tecrübe sahibi oluruz. Güzel olaylar ise yaşamımızı daha umutlu kılar. Sır çok basit: Hayatın geçiciliğini ve değerini unutmadan muhkem bir şekilde yaşamaya devam etmek. Her şey bittiğinde belki de tam olarak şu sözün farkındalığını yaşarız: “Oniro itane, ta lismonisame” Bir rüya idi, unuttuk gitti.” (Yalsızuçanlar, Diyamandi)

KAYNAKÇA:
Sadık Yalsızuçanlar, Diyamandi, Profilkitap, Eylül 2019, İstanbul
Comentarios