Beş Parasız
- Serdar SARIBOĞA
- 4 Tem 2021
- 3 dakikada okunur
Güneş pencereden odanın içine sıvışıyor. Ortalık her geçen dakika daha da aydınlanıyor. Dağınık odanın köşesinde bir yatak bulunmakta. İçinde kıvrana kıvrana yatan İsmail gözüküyor. Bir sağa bir sola kıvranıyor. Gözlerini yeni güne açmak istemiyormuşçasına mücadele içerisinde kendisiyle. Salondan çeşitli takırtı sesleri geliyor. İsmail, eşinin kahvaltı hazırladığını anımsayabiliyor. Daha fazla tutamıyor kendisini ve gözlerini açıyor. Gözlerini açmasıyla kahvaltı takırtısı bitiyor. Kısa sürmesinden ötürü pek de teferruatlı bir kahvaltı beklemiyor. Boş bir ifadeyle tavanı süzüyor. Suratında bir o kadar da buruk bir ifade var. Yılgınlık ve bıkkınlık dolu bir hal taşıyor bedeninde. Derin bir iç çekerek ofluyor. Yorganı üstünden atıp yatağın kenarına oturuyor. Stresle kafasını her iki elinin arasına alıyor. Düşünceyle yere bakınıyor. Ama herhangi bir çözüm bulamıyor . Mecburi bir tavırla yılgın yılgın ayrılıyor yatağından. Salona geçiyor. Bir kanepe bir masa ve bir televizyonun bulunduğu salona göz gezdiriyor. Aynı şeyler. Hiç bir şey değişmemiş. Masanın başına oturuyor. Önünde bayat bir ekmek ve birkaç zeytin bulunuyor. Eşi masaya çaydanlığı koyup karşısına oturuyor. İkilinin yaptığı kahvaltı bundan öte bir şey değil. Eşi habire kızının durumunu tekrarlıyor. Söyledikçe söylüyor. İsmail'in kafasına kazımasını diliyor. İsmail'in az olan iştahı da kaçıyor. Sadece çay içiyor. Bardağı bitirir bitirmez de hemen atıyor kendisini dışarıya. Akşama kadar iş ve para arıyor. Lakin nerde? Bu küçük şehirde iş sıkıntısı revaçta. Çoğu kişi akşama kadar boş boş dolanıyor. İsmail de işsizler kervanında olanlardan. Bir türlü bir baltaya sap olamamış. Ama elinde olmayan durumlar bunlar. Ne kendisini ne de başkasını suçlayabiliyor. Sonuçta bu hayat sahasında herkes mücadele halinde.
Akşama eve eli boş dönüyor İsmail. Yorgun ve bitik bir vaziyette. Her zaman ki gibi yılgınlık süslüyor suratını. Üstündeki eski elbiseler haykırıyor tavrını. Ne yapacağını bilemiyor. Kendi derdiyle kavrulamıyor. Kızının durumunu düşünüyor. Zira kendisini hatırlamayacak kadar unutmuş. Hasta kızını hastaneye götürecek parası dahi yok. Yol parası, muayene parası ve ilaç parası pek yük geliyor kendisine. Bir an önce para bulması gerekiyor ama nereden? İyice kafa yoruyor. Ardından salonun orta yerine asılı televizyonla göz göze geliyor. İçeride bir para eden o kalmış gibi. Nitekim görünürde hiçbir şey yok. Daha fazla tutamıyor kendisini. Televizyonu kaptığı gibi dışarıya fırlıyor. Kızından daha değerli bulmuyor bu zımbırtıyı. Aceleyle işe girişiyor. Çok geçmeden onu satması lazım. Nitekim yarın kızını hastaneye götürmesi gerekiyor. Televizyonu gayet cüzi bir fiyata arkadaşına satıyor. Ardından eve gelip yorgun argın oturuyor. Kızının durumu pek mühim. Yataktan dahi kalkamaz vaziyette. İyice sıkışıyor İsmail. Artık korkuyor bu hayattan. Zira yapamıyor. Beş parasız yaşamak zor geliyor kendisine. Çözüm arıyor ama bulamıyor. Çoğu kişi çalışmak için İstanbul'a gidiyor. Ama o koca şehirde tek başına yaşayacağını sanmıyor. Zira evin kirası, faturalar ve evin masrafı derken aldığı asgari maaş toz olup kayboluyor. Evi satsa bile İstanbul da ancak bir kümes kadar yer alabilir. Bu meziyeti de kafasından atıyor. Akşama yine kuru ekmek ve çayla karnını doyurmaya çalışıyor.
Ertesi gün erkenden hasta kızını zar zor hastaneye götürüyor. Bir sürü tahlil istiyor doktor haliyle. Sabahtan akşama kadar hastane koridorunda dolanıyor İsmail. Sonuç ise hiç umduğu gibi olmuyor. Kızı kanserli çıkıyor. Hem de kanser son evreye girmiş ve kızının direncini kırmış. Yıkılıyor aile. Eşi habire ağlıyor. İsmail çöküyor. Nitekim kızının pek az bir ömrünün kaldığını da öğreniyor. Tüm dertler arasında bir bu eksikti diye yakınıyor İsmail. Eve bitkin bir şekilde dönüyor aile. Eşi habire kızının başında onu öpüp ağlıyor. İsmail'in ciğeri dağlanıyor. Daha fazla dayanamıyor bu acıya ve gözlerinden yaşlar akıyor. Salonda oturduğu yerde çocuk gibi durmaksızın ağlıyor. Kendi çöküşünün farkında ve düzeltmek için hiç bir şey yapamıyor. Kızlarını hayatta tutmaya çalışıyorlar. Ama tıbbın imkansız kaldığı yerde kendilerinin çabaları zerre işe yaramıyor. Bir hafta sonra kızı yaşamını yitiriyor. Eşi kendini kaybetmişçesine delice ağlıyor. İsmail'in dudağı bir aşağı bir yukarı raks ediyor ve masumca, kendince ağlıyor. Evi taziye havası sarıyor. Komşular yetişiyor. Ama onların da son görevi yapmaktan başka ellerinden bir şey gelmiyor. İsmail ve eşi veda etmek istemiyor kızlarına. Ama hayat onları da ayırıyor. İsmail'in tüm yakarış ve bağırışlarına rağmen yine de kızı mezara veriliyor. Her şey gibi, kızını da kaybediyor.
Ertesi gün İsmail uyandığında eşini evde göremiyor. Ne kahvaltı var ne eşi ne de çocuğu. Akşama kadar eşi eve gelmiyor. Bir daha da gelmiyor zaten. O da terk ediyor İsmail'i. Çok bile kaldığını anımsıyor İsmail. Zira kadın, kendisi gibi bir çulsuza yıllarca katlanıyor.
İsmail yatağının üstüne sırt üstü uzanıyor. Tavanı gene boş bir ifadeyle uzunca süzüyor. Bundan sonra ne yapacağını gerçekten kendisi de bilmiyor.
SON
Comments