Felsefe, tarih boyunca insanın yaşam serüvenindeki sorgulamaların toplamından ibarettir. Hayatın ta kendisi olan felsefe, bireye yaşam sürecinde eşlik ederek yol gösterir. Onu kuşatır, dinginleştirir ve sükûnet verir. Dünyayı tehditkar ve karanlık bir yer olarak gören insan, felsefeye ihtiyaç duyar. Nitekim bu endişe hali, bireyleri bitmeyen bir yolculuğa çıkarır. Dolayısıyla tüm çabalar, dünyayı depresif bir portreden arındırmak içindir. Kendi yaşamını inşa eden depresif birey, yarattığı yaşam kurgusunun kırılganlığının farkındadır. Söz konusu kırılganlık ölümle yüzleşme anında belirir. Ölüm, tüm soruların cevapsız kaldığı andır. Ölümle birlikte sona erme durumunu, insan zihni reddetmek ister. Onu felsefe ve din aracılığıyla örtbas ederek görünmez kılar. Bu bağlamda din ve felsefe birer mutluluk aracına dönüşür. Nitekim söz konusu mutluluk araçlarından biri olan Epikurosçuluk, önemli bir örnektir. Bu felsefi akıma göre bireyler dünyevi zevklerden feragat ederek bir tür inziva hayatı yaşarlar. Böylelikle daha yaşanabilir bir dünya amaçlanır. Bu noktada felsefe, ıslah edici bir işleve bürünür. Diğer bir deyişle, felsefe insanın bir nevi kendi anlamını ararken kendisini oyalama çabasıdır. Ve bu oyalama çabası ihtimaller dahilinde güç kazanır. Söz konusu ihtimaller depresif insanı umutla besler. Bu durumu Kierkegaard şu şekilde açıklar:" Eğer bir ihtimaller üzerinde taşkınlık yapmayı bir çocuğun kelimeleri telaffuz etme çabasıyla karşılaştırırsak, ihtimalin eksikliği ahraz olmakla eşdeğer olur. Çünkü ihtimaller olmaksızın insan nefes alamaz." Kierkegaard'ın da belirttiği gibi ihtimaller ve umut insanın nefesidir. Çivisi çıkmış dünyada kendi olmaya çabalayan herkesin dayanağıdır. Bu yüzdendir ki felsefe teselli ve huzur kaynağıdır. O bilgelik sevgisidir. Çileli dünyanın sığınağıdır. Daha güzel bir dünya için umut ışığıdır. Nitekim bir avuntu aracı olan felsefe, sistemin deliye dönüştürdüğü bireyler için afyon kaynağıdır. Bu bağlamda modern çağın yarattığı otomat bireyler, felsefe ve din ilkeleriyle nevrotik etkiden arınmaya çalışır. Zira geleneksel dönemdeki bol ritüellerle şekillenen hayat, artık büyüden arındırılmıştır. Gündelik hayatın rutininde ölüm mefhumunu örtmeye yarayan ritüeller, tıpkı felsefe gibi meşguliyet sağlayan araçlardan biri haline gelir. Bu durumu Becker "mit-ritüel kompleksi" teziyle şu şekilde ifade eder:" Mit-ritüel kompleksi, takıntıların kanalize edilmesine yarayan bir toplumsal yapıdır... Bu yapı, insanları burunlarının ucuna odaklanmış halde tutarak otomatik olarak güvenlik hissi sağlar ve umutsuzluğu ortadan kaldırır. Umutsuzluğun yenilmesi aktif bir organizma için esas olarak entelektüel bir mesele değil, eylem yoluyla bir kendi kendini motive etme meselesidir. Bir noktadan sonra artık insana daha fazla "bilmek" değil, kısmen kendini unutarak yaşayıp hareket etmek fayda sağlar... Nevroz, kişisel takıntılı ritüelin, geleneksel toplumun sonlanmasıyla birlikte ortadan kalkmış olan, toplumsal kabul gören ritüel biçiminin yerini alması durumudur. Geleneksel toplumun gelenek-görenek ve mitleri, hayatın anlamına dair bütünsel bir yorumu bireyin kullanımına hazır biçimde sunuyordu; bireyin yapması gereken tek şey, onu gerçekmiş gibi yaşamayı kabul etmekti. Modern nevrozlu da "iyileşmek" için tam da bunu yapmalıdır: Güçlü ve sarsılmaz bir yanılsamayı kabul edip gerçekmiş gibi yaşamalıdır." Becker'ın da belirttiği gibi modern nevrozlu birey, 'mış' gibi yaparak nefes almaya çalışmalıdır. Nitekim din, felsefe ve ritüellerle dolu olan dünya, modern nevrozlu birey için bir reçeteye dönüşmektedir.
KAYNAKÇA
Ölümü İnkar, Kedi Felsefesi
ความคิดเห็น