google-site-verification: google5de5c95d93b82466.html Korkunç Bunaltı | Meftun.Art
top of page
  • Yazarın fotoğrafıDoğa Dema

Korkunç Bunaltı


Altı duvar. Yukarıdan aşağı iki, biri tavan biri zemin… Dört karanlık pencereyle, şehirden kopmuş rüyalarla yaşıyorum. Orhan’ın bildiği tazelikte yuvarlanıyor genzimden aşağı açlık. Geçen gece gaz lambamın fitili bitti, artık kaleme sarılmak için sabahı bekliyorum. Güneş doğuyor, diğer günden hiçbir farkı yok. Dünden serin, o kadar. Bahar böyledir zaten, bir öyledir bir böyle… Sallana sallana türküler bocalayarak ağzında, arka koltuklara uzanan ojeli parmaklar gibi renkli ve genç. Aldanırsın diriliğine baharın. Sırtına geçirilmiş hançerleri anarsın. Anne sesi duymamış bebeğe selam edersin. Evlat kokusu bilmemiş anneye ağlarsın. Öyle kolaydır, sana sormadan akması yaşların. Akacak yaş kalmadı. Çaldılar yüzyılımın şefkatini. Özlüyorum, inleyen nağmelerin ayak seslerini. Kornişlerden yuvarlanan ben değilim bu bahar, ben diye bir şey kalmadı. Çaldılar yüzyılımın hasretini.


Filmlerin, resimlerin, gençliğimin goncası şiirin yalan boyalı olduğunu öğrendiğimde karlıydı memleketim. Gelişi de faydasız bu mevsimin, kışları soğuk yani. Üşüten acılarla kaplı bulutlar. Fark ettim ki; ılık, kalleş sabahlar hiç iyi gelmiyor bana. Bu ılık yalan sabahlarının kime ne faydası dokundu şimdiye kadar? Siftahı bereketsiz, dişleri sarı, şekersiz kahve sabahları sokaktan uzak… Kaldırım taşlarına yaklaşamamış, zehirle filizlenmiş papatyaları duymamış kimselere biri göstermeliydi gerçeği. Kafiyeden, rediften uzak ve divandan çok ötede duran şiiri görmeliydi onlar. Peçete satan, ayakkabı boyayan çocukları biri işaret etmeliydi. Geçmişte ya da şimdi, değişmez bu fukaralık. Fiyat etiketiyle dolaşan bedenlerin de güldüğünü, zifir dolu ırmaklara kör kalanların da ağladığını görmezden geldik. Arkamızdan vuran rüzgârla ya korktuk onlardan ya kan kusturduk onlara, cebimizin ağırlığına yenildiğimiz saatler. Güneş doğuyor, kaçma vakti. İnimize girme vakti. Sanılanın aksine, hiç kolay değil saklanmak. Böyle bir başımıza, hiç kolay değil yaşamak. Geldiğimiz yere geri dönmek en fenası. Yitik şarkıları topladıysak tramvaylardan gidelim, Orhan ile Cahit'in yanına uzanmaya.


”Bu el titremesi kadeh tutarken

Bu yaşta nasıl koyuyor insana

Orhan gibi vaktinde gitmek varken

Değer mi oyalanmana


Rakıdan tütünden beter alışık

Olduğumuz korkunç güzel bir şey var

Tutmuş bırakmaz bizi bir sıkımlık

Canımız çıkana kadar.”


308 görüntüleme1 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page