google-site-verification: google5de5c95d93b82466.html Yeme ve Beden Algısı Bozukluğu I Meftun.Art
top of page
  • Yazarın fotoğrafıYağmur Ercin

Yeme ve Beden Algısı Bozukluğu

Siz de artık doyasıya yemek yemeyi, yiyecekleri iyi ya da kötü diye ayırmaksızın tüketebilmeyi, kaçamak ya da ödül diye nitelendirmemeyi, ya hep ya hiç mantığından çıkmayı özlemediniz mi? Her fazla yediğinde kendine ceza uygularken buluyorsun değil mi?


Etrafında herkes muhabbet sohbet eşliğinde bir tatlı yediğinde sen sadece oradaki tatlıyı düşünüyorsun, ortam ve sohbet umrunda bile değil. Tek derdin o tatlıyı yememe mücadelesi ve zayıflama…

Sabah kalk, bolca su iç, kahvaltıyı atla, geçiştir, bolca spor yap ve sürekli öğün düşünür hale gel. Belki de sonucunda gece hiç yemeyeceğin kadar çok ye. Kısıtla, kısıtla, kısıtla ve kısır döngü!


Bu tip ve daha fazlasıdır yeme bozukluğu. Peki ya neymiş bunun tanımı bir bakalım;

“Yemek yemeye ya da yenilen besinlere karşı ilgisiz kalma, yiyeceklere duygusal anlam yükleme ve yemek yemeyi reddetme gibi davranışların sonucunda enerji ihtiyacının sürekli olarak karşılanmaması durumu kaçıngan/kısıtlı yeme bozukluğu." olarak adlandırılır.

Aslında bu kadar basit bir tanımı yapılırken yaşamak hiçte kolay olmuyor değil mi? Biliyorum, malesef ki biliyorum. O girilen diyetleri, sinir krizlerini, suçlamaların hepsini biliyorum.

Emin ol ki bunların hiçbirine değmiyor ve değmeyecek. Emin ol ki bunun açtığı yara da hep iz olarak kalacak. Geçmişini silemesen de geleceğine yön verebilirsin. Sadece sen bunlardan daha özel, güzel ve güçlü olduğunu bil!



Peki ya neden böyle olduğunu hiç düşündünüz mü? Bu beden algısının oyununa yenik mi düşmek istiyoruz? Bundan yaklaşık 20 sene önce 2000'li yılların başında yaygınlaşmıştı. Nedeni ise o düşük belli pantolonların içine girilmesi gereken incecik beller…

Şimdi ise tekrardan gündeme geldi. Sosyal medyada yaratılan bir algı yüzünden bu hale daha da gelmedik mi şimdi? İnsanların zorbalıklarını, iğrenç laflarını bir kenara bırakıyorum. Sadece düşünmenizi istiyorum. Peki ya bu zamanda yaşamasaydık ve toplumca, daha toplu, “balık etli” sıfatlı kadınların gözde olduğu zayıfların küçümsenip iğrenerek bakıldığı dönemlerde yaşasaydık o zaman da zayıf olmak mı isterdin?  Kendinize dürüst olun. Bu işin tek çözüm yolu yine sizsiniz. Siz ve algılarınız. Sadece dürüst davranın acımasızca değil.


Normal insanlar ne yediğini, ne kadar yediğini, sağlıklı mı sağlıksız mı olduğunu sorgulamazlar. Çünkü o masada, dolapta yer alan ufak yiyecekler, insana keyif vermek ve asıl amacı doyurmak için var olan şeylerdir. Hiç diyet işleriyle uğraşmamış insanlar tıkınırcasına yemez, yemeklere saldırıp sürekli onları düşünmez. Fazla yediklerinde “çok yedim, bunları hemen yakmalıyım” ya da “çok kaçırdım yarın diyete başlamalıyım” gibi cümleler sarf etmez. “Canım çekmişti yedim” ya da “aklımda kalacağına midem de kalsın” der ve geçer. Saatlerce üstünde durulacak bir mevzu değildir onlar için. Neden tekrardan biz de böyle düşünmeyelim ki? Bir pastayı gördüğümüzde korkmak yerine mutlu olduğumuz zaman söyleyebiliriz bizde bu cümleleri. Saldırarak yemek yerine tekrardan keyfini sürerek yiyebiliriz.


İnsanlara çok kolay görünüyor biliyorum. “Neden yemiyorsun ki, çok saçma yemeklerden neden korkuyorsun ki” gibi sorulara maruz bırakılıyoruz ama atladıkları bir nokta daha var. Bizi buraya getiren bir nokta da onlar. Tam tersini düşünürsek “ sen kilo mu aldın, öküz gibi olmuşsun, sen diyette değil miydin nasıl bunu yersin” gibi daha fazla sözleri ve sorularıydı bizi buraya getiren. Atladığımız bir şey vardı. Ağız onların ağzı, sözler onların sözleri ve kırılan kalbimiz bizim olsa da hayat bizim hayatımızdı! Kimin ne dediğinin bir önemi olmamalıydı.


Belki zayıflamayı başardın ve insanlar seni takdir etti değil mi? Acı yollardan geçsen bile istediğin sonuca vardın sonuçta. Peki ya bu sefer de “çok zayıflamışsın biraz kilo al, bir deri bir kemik kalmışsın vb.” gibi sözlerle karşılaşmadınız mı? Tıpkı ilk başta söylediğim sorular gibi yani değişen hiçbir şey yok. Onların ağzı yine kapanmıyor ve yine söyleyecek bir sürü şey buluyorlar. Değişen şey sensin. Sensin ve yemeklerle mücadelen! Sen bunlardan çok daha özel, güzel ve güçlüsün!



Bununla beraber beden algın da değişti ve sürekli aynaya bakar hale geldin değil mi? Sürekli tartı delisi oldun, bir anda spor delisi ve sağlıklı beslenme uzmanı oldun değil mi? Biliyorum, hepsini biliyorum. İnanın değmiyor.

Giderek kendini kısıtlıyorsun, insanların zayıflamışsın lafı hoşuna gittikçe rakamların düşmesini istiyorsun ama bu da seni tatmin etmiyor. Çünkü öyle bir algın bozulmuş ki kendinin ne kadar zayıf olduğunu bile fark edemiyorsun. Aldığın kıyafetlerin hiçbiri olmazken çocuk reyonundan giyinmeye başlasan bile o görüntün kilolu geliyor gözüne ve bunun sonucunda daha da az yemeye karar veriyorsun. Kendini dışarıya, arkadaşlarına ve her şeye kapatıyorsun. Sonuç ne mi? Koca bir yalnızlık ve korku!

Bütün bu olanlar senin duygularını hiç ediyor. Acıkma, doyma, sevinç, mutsuzluk… tüm bunları anlayamıyorsun. Durup dururken sinirleniyorsun çünkü vücuduna hiçbir şey girmiyor ve insanlar yedikçe onlara kinleniyorsun. Kinleniyorsun çünkü sen yiyemiyorsun. Ağlama krizlerine girip kendini kapatıyorsun. Kendine, yemeklere, çevrene ve her şeye küsüyorsun. Yavaşça duygularınla beraber ruhun da emiliyor. Bizi biz yapan duygularımız ve düşüncelerimizdir. Bunlarda elimizden kayıp gidiyor ve bir hiçliğe doğru sürükleniyoruz. Değmiyor, değmiyor! Sen çok daha özel, güzel ve güçlüsün!



Belki bu yemeklerle maceran daha da ilerliyor. Belki anoreksiya… peki neymiş bu?

“Yeme bozukluğu olarak tanımlanan anoreksiya nervoza, vücuda enerji alımının sürekli kısıtlanması, kilo almaktan aşırı korkma hali ve sahip olunan beden görüntüsünden memnun olmama hali şeklinde kendini gösteren bir rahatsızlıktır.”

Kendini kıstın kıstın ve korkuların oluştu değil mi? Belki kustun belki yemiş gibi yaptın belki de  karnın guruldarken uyudun…

Konfor alanından çıkınca deliriyorsun, insanlara bağırıp çağırıyorsun, yemek görünce gözün dönüyor, meyveyi bile taneyle yemeye başladın, karbonhidratı sıfırladın ve yemekten deli gibi korkuyorsun. Bu sadece bize korku yüklemiyor mu? Neden önceki zamanlarda olduğu gibi sevdiğimiz bir şey çıktığında sevinemiyoruz da deli gibi bakıp bağırıp çağırıyoruz? Oysa çok da güzel zamanlar değil miydi küçükken pazar kahvaltısında pişen o patates kızartmalarının eve yayılan kokusu? Dedim ya incecik kaldın, yağ oranın sıfıra düştü ama hâlâ korkuyorsun. Korkma! Onlar senin düşmanın değil ki bu durumda en büyük düşmanın yine kendinsin.

Hastaneye yatıracak kadar takıntılısın, umursamazsın biliyorum. Biliyorum o delirişini, ailenin çaresizliğini ve senin kabullenmeyişini ama değmiyor, gerçekten değmiyor! Sen daha özel, güzel ve güçlüsün!


Kabul etmek çok zor biliyorum. Değişim için çabalamak, çabalamayı istemek çok zor biliyorum. Yeri gelecek vazgeçeceksin yeri gelecek tahmin edemeyeceğin kadar (kısıtladığın için) çok yiyeceksin, yeri gelecek ağlayacaksın tekrar tekrar aynı döngüye sokacaksın kendini ama bir zamana bırak. Bu raddeye gelene kadar nasıl zaman geçtiyse bunun geçmesi içinde zaman ilerleyecek. Düşmek çok kolaydır ama kalkmak sandığımız kadar kolay olmayabilir. Bir çıkura düşmüşsün gibi hayal et ve yaşamaya devam etmek için kafanı kullan, düşün ve oradan çık. Çık ve eski hayatına geri dön. Dur ve o çukurun içinde kendinle baş başa kal. Öğren, düşün, sorgula!

Kendini sev, bedenini sev, ruhunu sev. Sen bir bedenden ibaret değilsin. Güzellik olarak gördüğün zayıflıkta bir güzellik değil. Kalbin güzel, aklın güzel, düşüncelerin güzel. Sen her şart ve koşul da güzelsin. İnsanların ne dediğini bir kenara bırak. Güzellik algılarını yık. Asıl gerçekten sen ama gerçekten kendin ne düşünüyorsun onu önemse. Bunların hepsi bir oyun ve bu oyunun başkahramanı sensin! Sen ne istersen o olur bunu unutma.


Eski fotoğraflarını kurcalama, bedenini gizlemek için bol kıyafetlere sığınma, yemekleri ayrıştırma, sevdiklerini hayatından çıkartma.

Fotoğraflarını kurcalayacaksan da bedenine değil o gözlerinin içine bak. Nasıl mutlu, takıntısız, yiyip içip gezerken olduğuna bir bak. Bol kıyafetleri giyeceksen bedenini gizlemek için değil, rahatlığı için giy. Sevdiklerini çıkartacaksan da eğer gerçekten sana zarar verenleri çıkar. Diğerleriyle beraber bunları atlatabilirsin. Sen güçlü, güzel ve özelsin.



Her şey sona erdiğinde ve bu tabular yıkıldığında sende fark edeceksin. Tekrardan doğduğunu, nefes aldığını, huzuru. Yeter ki iste yeter ki kendine inan. Biz bir sıfattan bir algıdan çok daha fazlasıyız. Bizim de korkusuzca yemek yemeye, sosyalleşmeye, dinlenmeye, kalori saymamaya, sporu gerçekten sağlık için yapmaya hakkımız var.

Gözünü korkutma, kilo almanı en azından bir süre dert etme. Eski haline dönmek, keyifli dakikalar, günler geçirmek senin elinde.

İnsanlara zayıfladığın için “bak başardım işte” deme. Beni bu hale getirdiniz ama ben bunu aştım ve başardım de!

Kendine hatırlat ve tekrar et.

Sen bu olanlardan çok daha güçlü, özel ve güzelsin!



79 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page